Kronik hastalıklarda ağrı kesiciyi kesmenin yolu: Algoloji
Türkiye’de en çok tüketilen ilaçlar arasında ağrı kesiciler ve romatizma ilaçları yer alıyor. Ancak ağrı kesiciler, geçici bir süreliğine yaşanılan ağrıyı durdursa bile, uzun kullanımda vücutta birçok kalıcı hasara sebep olabiliyor. Öte yandan, vücut sürekli ağrı kesici kullanımına karşın direncini arttırdığı takdirde, bu kez hastalar etkisi daha yüksek olan ağrı kesicilere yönelebiliyor.
Eczane raflarında en çok yer kaplayan ağrı kesiciler, günümüzde bakkallardan bile alınabiliyor. Bu kadar kolay ulaşılabiliyor olması ve yoğun tüketiliyor olması, sağlık açısından daha büyük sorunlarla karşılaşabilme ihtimalini de artırıyor.
Ancak ülkemizde pek fazla bilinmeyen bir branş olan algoloji, kronik ağrılarla yaşamak zorunda kaldığını düşünen hastalara girişimsel yöntemlerle tedavi imkanı sunuyor. ‘Ağrı bilimi’ olan algoloji, birçok şehirde ve hastanede bulunmuyor. Ancak var olan hastanelerde de hastaların bir çoğu bu branşın ne işe yaradığını tam olarak bilmiyor.
Algoloji, ağrı kesici kullanımını en aza indirgemek, hastaların yaşamış olduğu kronik ağrıları girişimsel yöntemlerle tedavi etmekle ilgileniyor. Deyim yerindeyse, tepeden tırnağa insan vücudundaki tüm ağrılara müdahale edebiliyor.
Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde (Bölge Hastanesi) görevli olan algoloji uzmanı Uzm. Dr. Mevlüt Gökhan Sucu ile algoloji bilimini ve tedavi yöntemlerini konuştuk.
‘AĞRI KESİCİLER, AĞRIYI SADECE ERTELİYOR’
Uzm. Dr. Sucu, Türkiye’de ağrı kesici kullanımının yüksek olduğunu, bunun hem ülke ekonomisine hem de insan sağlığına ciddi zararları olduğunu ve algolojinin bunun önüne geçmeye çalışan bir bilim dalı olduğunu söylüyor: “Biz burada genellikle girişimsel işlemler gerçekleştiriyoruz. Bu işlemlerle, hastanın ağrı kesici kullanmadan hayatına devam etmesini sağlıyoruz. Ağrı kesici kullanımının uzun vadede kronik etkileri vardır. Mide, böbrekler ve karaciğerde uzun dönemde yan etkilere sebep oluyor. Yani, ağrıyı geçici olarak kesse bile, insan vücudunda kalıcı hasarlar bırakabiliyor. Öte yandan, yoğun ağrı kesici kullanımına karşın insan vücudunda bir direnç gelişiyor. Bu sefer de hastalar daha ileri ağrı kesicileri kullanmaya başlıyor. Ağrı kesiciler, kullanıldığı an faydasını gösterir. Aslında tedavi etmiyor. Sadece ağrı ötelenmiş, ertelenmiş oluyor.”
‘HASTALARIN ÖNEMLİ BİR KISMI, BİR DAHA AYNI AĞRILARI YAŞAMIYOR’
Algoloji polikliniklerine, genellikle bel fıtığı hastaları, diz ağrısı rahatsızlıkları olanlar ve yoğun migren atakları geçirenler başvuruyor. Peki algoloji, bu hastalıklardan kaynaklı tüm ağrılara bir çözüm sunabiliyor mu? Sucu, bu sorunun cevabını şöyle veriyor: “Burada gerçekleştirdiğimiz girişimsel işlemlerden sonra, bir takım egzersizler öneriyoruz. Bu egzersizler sayesinde kasları da güçlendirdikten sonra, bu ağrıları bir daha yaşamama ihtimali var. Ancak hasta, hayatına dikkat etmezse, egzersizlerini uygulamazsa, kaslarını güçlendirmezse ve ağır işler yaparsa bu ağrılar tekrar geri gelebilir. Fakat bu girişimsel tedavileri uygulamış olduğumuz hastaların önemli bir kısmı, bir daha aynı ağrıları yaşamıyor.”
‘NOKTA ATIŞI’ TEDAVİSİ İLE BEL FITIĞI AĞRILARI GİDERİLİYOR
Algoloji polikliniğine en çok bel fıtığı hastalarının müracaat ettiğinin altını çizen Uzm. Dr. Sucu, “Açık ameliyat olmak istemeyen, fizik tedaviden de fayda görmemiş olan hastalar bize geliyor. Biz o sinir köküne baskı uygulayan bel fıtığına, radyo frekans tedavisi uyguluyoruz. Bu yönteme ‘nokta atışı tedavisi’ de deniliyor. Yani ameliyat yerine, iğnenin ucundaki radyo frekansı kullanıyoruz. Böylelikle fıtıkları küçültüyoruz. Nihayetinde, bu problem ortadan kalktığı için hastanın ameliyat olmasına da gerek kalmıyor. Böylelikle bir tehlike de arz etmiyor ve hastanın ilaç kullanmasına da gerek kalmıyor” diyor.
Uzm. Dr. Mevlüt Gökhan Sucu, algolojinin tedavi yöntemleri arasında yer alan ‘ağrı pili’ uygulaması hakkında da bilgiler verdi. Sucu, bu uygulamanın bütün ağır işlemlere rağmen kronik ağrıları devam eden hastalara uygulandığını söyledi: “Tüm yöntemlerin yetersiz kaldığı noktada omurgaya bir tel takıyoruz. Bu teli, pil yardımıyla cilt altına yerleştirip bağlıyoruz. Bu pil, omuriliğe elektrik dalgaları gönderiyor. Bu şekilde beyin, ağrının gönderdiği sinyalleri değil pilin gönderdiği sinyalleri algılıyor. Böylelikle hasta yaşadığı ağrıları hissetmiyor.”
ALGOLOJİ, MİGREN AĞRILARI İÇİN DE TEDAVİ UYGULUYOR
Sucu, algolojinin migren hastaları için de tedavi yöntemleri sunduğunu ancak tedavi olmak isteyen hastaların, bazı özel şartları karşılıyor olması gerektiğini söylüyor: “Hastanın bir ayda dörtten fazla migren atağı yaşıyor olması lazım. Hayat kalitesinin olumsuz yönde etkileniyor olması lazım. Bu şartlar sağlanıyorsa, biz artık girişimsel işlemlere geçiyoruz. Bir ileri aşamasında yine radyo frekans iğnelerimizle kalıcı olan etkiyi yakalıyoruz. Öte yandan, kanserden kaynaklı ağrıları olan hastalarımız var. Bu tür hastalarımız için de girişimsel işlemlerimiz var. Yaşamış oldukları ağrıları durdurabilmek için omuriliğe port takabiliyoruz.”
TÜRKİYE’DE ALGOLOJİ UZMANI SAYISI 250’DEN AZ
Sucu’nun vermiş olduğu bilgiye göre algoloji, baş ağrısından topuk dikeni ağrısına kadar her türlü ağrıya müdahale edebiliyor. Ancak hastalar, Sağlık Bakanlığı Merkezi Hekim Randevu Sistemi’nden (MHRS) doğrudan algoloji polikliniklerine randevu oluşturamıyor. Bunun için hastaların öncelikle, fizik tedavi, anestezi, ortopedi veya beyin cerrahi gibi ana branşlardan randevu alması gerekiyor. Bu branşlardaki hekimlerin, hastaya ‘yeşil alan’ açmasının ardından algoloji polikliniği için randevu oluşturabiliyor. 2012 yılından beridir Türkiye’de yan dal olarak hizmet veren algoloji, her şehirde ve her hastanede bulunmuyor ve bu branşın doktor sayısı 250’yi geçmiyor.
(HABER MERKEZİ)